26 Ekim 2010 Salı

Azap Yolu


Geçen sezonun bitişi ile Beşiktaş hem sportif hem de yönetimsel anlamda başka bir yol tercih etti ve bu yolda yürümeye başladı. Mustafa Denizli'nin 2 sezona yakındır oynattığı defansif ve skora yönelik futbol anlayışının yerine, seyir zevki yüksek, yıldızların üstüne kurulu ve hücum yapmanın takımın temel felsefesini oluşturduğu bir sistem..."Fevri ve tek adam" Demirören'in yerine de "bütünleştirici ve sağduyulu" 2010 model Demirören yönetimi...

Bu yolun seçilmesi ile de futbol felsefesi bu sistem ile uyuşan Schuster ve onun, sistemini üzerine kuracağı 2 yıldız Guti ve Querasma alındı. Kadroya takviyeler yapılsa da geçen seneye göre inanılmaz bir değişim yaşanmadı. Özellikle Denizli'nin kendi döneminde bu takıma başarı ile oynattığı sistemin yıldızları olan Toraman, Sivok, Ferrari ve Ekrem kadroda tutuldu. Hatta Zapo da sene sonu "başarılı karne" getirmesi sebebi ile Bursa'dan geri çağrıldı. Ve ilerisi için Ersan takviyesi yapıldı. Yani takımın defansif omurgası fazla kurcalanmadı. Belki de sezon başında alınan başarılı skorlar ile göze fazla çarpmayan bu yeni sistemin arızalı tarafının temelleri de bu tercih ile atılmış oldu. Yani farklı bir anlayış ile sahada olacak yeni Beşiktaş'ın defansı, bu sistemin doğasına aykırı ama kağıt üstünde 2 senedir gayet başarılı olan isimler ile oluşturuldu. Toraman ve Sivok Denizli'nin takımının temel direkleriydi. İlk senesinde şampiyonluğu bu adamlar ile kazanmıştı. Ardından geçen sene gelen Ferrari yine Beşiktaş'ın kısır sezonunun en önemli isimlerinden biri idi ki İnönü'deki Bursa maçında sakatlanıp çıkması ve ardından Beşiktaş'ın 2-1 önde götürdüğü karşılaşmayı 3-2 kaybetmesi ile onun uzun süren sakatlığı Beşiktaş'ın ligden kopmasının sebebi olarak gösterilir. Düşünün Beşiktaş'ın şampiyonluğu bir stoperin olmaması ile sekteye uğruyor ki bunda haklılık payı da vardı. Çünkü geçen senenin sistemi Ferrari'yi yıldızlaştırıyordu. Ve yine geçen senenin, defansif prensipler üzerine kurulu sistemi ile şampiyon olan takımının stoperi Zapotocny. Elde olan 4 stoperin 3 tanesi (Toraman'ı ve Sivok'u  belli özelliklerinden dolayı yarımşardan sayarsak) Schuster'in sisteminde kulübede dahi oturamayacak nitelikte başka bir sistemin adamlarıydı. Kayseri maçı da gösterdi ki açıktan bozma sağ bek Hilbert ile iki stoper Toraman ve Zapo yerleşme, alan paylaşma ve birbirlerini yönetme konusunda çok acizler. İbrahim Üzülmez ise o kadar yorgun ve yalnız ki diğerlerine ayak uydurmak zorunda kalıyor. Oyunun boyunu kısaltırken beklerin ve stoperlerin birbirlerinin dilinden çok iyi anlıyor olması lazım ki, nasıl İstanbul ve Türkiye diyince akla kebap ve rakı geliyorsa Beşiktaş diyince akıllara defansının arkası "Konya Ovası" gibi olan bir takım gelmesin. Ama maalesef bu oyuncular ile bu arızanın giderilmesi imkansız gibi. Ve bu yüzden de Kayseri gibi, Manisa gibi, Belediye gibi hızlı adamları olan ve biraz kafası çalışan teknik adamlara sahip takımlar Beşiktaş karşısında şov yaptılar. Yani özet olarak her ne kadar "hücum, ayağa pas, kısa boylu oyun" gibi modern prensipler üzerine kurulu bir anlayış benimsense ve buna göre hücum oyuncuları alınıp (Guti&Q7), eldekilerin bazıları (Ernst&Bobo) da sisteme uydurma adına başarılı olarak modifiye edilse de arka tarafa gerekli özenin gösterilmemesi 4 ay gibi kısa sürede sistemi çökme tehlikesi ile karşı karşıya bıraktı.

Bu haftalar Beşiktaş adına çok kritik haftalar. Üstüste 4 mağlubiyet sınırları zorlayan bir istatistik olsa da bu gibi durumlarda camianın sağ duyulu ve soğukkanlı olması lazım. Gelecek adına...Ki şu an da bunu başarıyor Beşiktaş camiası. Elde, sezon başında oynanan iyi futbol ve geriye dönecek bir Quaresma ile daha hazır hale gelecek Guti var. Hatta Fatih Tekke'nin varlığı bile, iyi zamanlarının hatırlanması ve o zamanlardan esintileri bugüne taşıyabilmesi umudu ile camiayı ayakta tutuyor. Schuster ise "Nihat ısrarı" dışında falso vermeyerek ve Onur, Necip, Ali gibi gençleri oynatmaktaki cesareti ile reyting kaybetmedi. Ama elbette "burası Türkiye" ve rüzgar bir anda yön değiştirebiliyor. Hani ben şahsen Beşiktaş 2-3 maç daha kaybetse neler olur sorusunun cevabını vermekte zorlanıyorum. İşte tam bu yüzden de bu haftalar çok kritik. İyi futbol ya da iyi futbol işaretleri ile tolere edilen bu 4 mağlubiyet, skorun bir kaç maç daha gelmemesi ile Schuster'in başına bela olabilir. Camianın tolerans bandının daralacağı an her an patlak verebilir. Bu yüzden önümüzdeki maçlarda mutlak suretle kazanmalı Beşiktaş.

Peki biraz da geleceğe bakalım. Teşhisi yaptık, senaryoyu da biraz ileri götürelim ve Schuster'in ilk yarıyı Q7'nin de dönüşü ile kör topal tamamladığını ve kredisini yitirmediğini farzedelim. Her ne kadar Necip, Ali, Onur şu ana kadar bize pembe tablolar çizdirmese de bu oyuncuların da bir miktar maç tecrübesi edinmesi ile kıpırdandıklarını varsayalım. Devre arası elbette, bu takımın yaratılma aşamasında üvey evlat muamelesi yapılan defansına "adam gibi" takviyeler yapılmalı (çoğul ekine dikkat!). Guti'nin bir sene daha yaşlanacağı gelecek seneye hazırlık anlamında onu yedeklemek için şimdiden oyuncular izlenmeye başlanmalı. Bu esnada mutlak suretle eldeki bu gençleri bir kenara itmeden Türkiye Kupası maçları ile onları seneye hazırlamalı.

Schuster'in avantajı kredisinden halen birşey kaybetmemiş olması. Bu bir kaç haftayı kazasız atlatırsa önünü daha iyi görecektir. Ama mutlak suretle bugünü planlarken gelecek sene için de bazı adımlar atması lazım. Şu bir gerçek ki bu kadro geleceğin Beşiktaş'ı olsun diye bir arada değil. Bu grubun futbolcuları kısa vadede başarı için burada iken, teknik kadrosu ise uzun vadede başarı için burada. Geçişin titiz bir biçimde ve fazla vakit kaybetmeden yapılması lazım. Yoksa Schuster etrafındaki kalabalığın yavaş yavaş azaldığını görecektir.

Rijkaard'ın son zamanlarında taraftarın bir kesimi dışında özellikle medyada ona karşı büyük bir cephe oluşmuştu. Bu tarz teknik adamların Türkiye'de başarılı olamayacağını, bizim onlara göre, onların da bize göre olmadığını savunan bir cephe...Kara cahil bir köye gelen genç bir öğretmen muamelesi yapılıyor bu adamlara. Evet bu köyün ahalisinin pek de modern zamanların çocukları olduğu söylenemez ama Rijkaard gibi, Schuster gibi genç öğretmenlere yeterli zaman ve sabır tanınmaz ise de başımızdan imamlar eksik olmayacak. Onların ki yürünmesi gereken bir "azap yolu". Bazen kendilerine bazen de bize azap çektirdikleri ama sonunda ışığın olduğuna inandığımız bir yol...Rijkaard yolun yarısına gelemeden pes ettirildi ama umarım Schuster aynısını yaşamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder