8 Şubat 2010 Pazartesi

Ah Hocalarımız Ah!







Az önce, Uğur Meleke'nin Lig Radyo'da yayınlanmakta olan programında Türk futbolu adına dersler çıkarabileceğimiz ufak iki detay çalındı kulağıma. Önce haftanın flaş takımının teknik adamı olarak Ziya Doğan bağlandı yayına. Klasik "bu zafer nasıl kazanıldı" hikayesini anlatarak başladı sözlerine Ziya Hoca. Konunun aslına gelmeden, burada şunu söylemeden geçemeyeceğim. Elbette alt sıralardaki takımların kısıtlı imkanlar ile verdikleri mücadeleyi ben de takdir ediyorum ama haftalık başarıların ardından, sürekli sezonluk kahramanlık hikayeleri yazılması da bizim neden uzun vadeli projeler ve fikirler üretemediğimizi açıklıyor aslında.

Peki gelelim duyduğum o iki detaya. İlki Ziya Hoca'nın maçta yapacağı Erhan Şentürk değişikliğinden neden vazgeçtiği ile ilgili verdiği bilgi oldu. Ziya Doğan haftaiçi yaptığı çalışmaların tamamen kazanmaya yönelik olduğunu anlatırken, Uğur Meleke biraz da kinaye yaparak Erhan Şentürk gibi bir hücumcuyu oyuna alırken neden aniden vazgeçip yerine defansa yönelik bir oyuncu aldığını sordu. Hocanın cevabı ise trajikomikti açıkçası. Meğerse 4.hakem, Erhan'ın parmağındaki yüzük ile sahaya giremeyeceğini söylemiş ve bunun üzerine yüzük çıkarılmaya çalışmış ama başarılamamış. Aslında bu küçücük detay, 10-15 yıl geride kalan saha içinde takı takma saçmalığını bizim hala bazı beyinlerde aşamadığımızı gösteriyor. Sadece Erhan değil, özellikle hazırlık maçlarında buna dikkat etmeyen o kadar oyuncu ve hakem var ki şaşırmamak elde değil. Sporcu sağlığını tehdit etmesi bir yana, çok açık ve net bir kural olduğu halde, futbolcunun bunu hala algılayamayarak belki de maçı kazanmalarına neden olacak bir hamleden hocasını mahrum bırakmasıydı önemli olan. Daha önceki yazılarımda da yeri geldiğinde vurgulamıştım. Maalesef futbolcularımızın birçoğu, küçük ya da büyük, bu tarz profosyonellikle bağdaşmayan hareketleri yapıyorlar. Bu yüzden de yetenekleri doğrultusunda hakettikleri yerlere, bu mental eksikliklerinden dolayı gelemiyorlar. Burada ikinci nokta ise Ziya Doğan'ın bu detayı, iyi niyetle olmasına rağmen, medya ile paylaşması oldu. Biz bunu öğrendiğimiz için bu yorumları yapabiliyoruz ama oyuncusunu medyaya polemik malzemesi yapmış olması da Ziya Doğan adına kanımca iyi bir hareket olmadı.

İkinci detay ise Yılmaz Vural'dan geldi. Milli takımı kendisinin hakettiği yolundaki konuşmalarından arta kalan zamanlarda takım ve futbol ile birkaç sey duyabiliyoruz hocanın ağzından. Haklı olarak bu hafta oynadıkları RTE stadının zemininden şikayet etti. Bu kadar paranın döndüğü bu ligde, hala bu zeminlerde futbol oynamaları ile ilgili serzenişlerinde sonuna kadar haklı Yılmaz Vural. Ancak çözüm için kulüp yöneticileri ile konuşup, tanıdığı bir ziraat mühendisini zemini inceletmek üzere getirtmesini, çözüm adına bir aksiyon olarak göstermesi ise aslında bizim futbolumuz için çözümsüzlüğün tam başlangıcı oluyor. Maalesef bu kadar büyük problemleri, bu kadar küçük sözlerle normalleştirebiliyoruz. Evet, belki o, takımı adına iyi niyetle birşeyler yapmaya çalışıyor ama en azından kendi kulüp yöneticilerini eleştirme olgunluğunu göstermişken bunu sadece bir gün ile bırakmasa ve bu tarz çalışmaların daha uzun vadeli hesaplanması gerektiğini vurgulasa gözümüzdeki sempatisini bir kademe daha arttıracaktı.

Amacım bu iki ufak detaydan büyük büyük anlamlar çıkartıp, söylem ve eylem sahiplerini sopalamak değil tabi. Ancak bu detayları o kadar yaşıyoruz ve o kadar görüyoruz ki, büyük resme baktığımızda, futbol altyapısında ve futbol yöneticiliğinde neden geride kaldığımızın sebeplerinin aslında bu detaylarda gizli olduğunu da biliyoruz.

1 yorum:

  1. Yılmaz Hocanın Biografisini bi ele alsana.
    Enteresan bir çalışma olabilir

    YanıtlaSil