6 Şubat 2010 Cumartesi

Ağrı kesici mi, antibiyotik mi?




Dün akşam Beşiktaş, bu sezonun Fenerbahçe maçı ile beraber en farklı galibiyetini aldı. Maçın başında muhtelemen büyük çoğunluk, 90 dakika sonunda bu maçta 5 gol olabileceğini tahmin etmemiştir. Ben de maç öncesi tahminlerimde Beşiktaş'ın yine pozisyon bulmakta sıkıntı yaşayacağını ve maçın golsüz ya da 1-0'lık bir Beşiktaş galibiyeti ile biteceğini düşünmüştüm. Peki nasıl bir maç oldu ya da bir diğer deyişle bu sonucu hakeden bir maç oynandı mı İnönü'de? Kısaca bakalım...

Beşiktaş klasik dizilişi ile ve önde yine aynı 4'lü ile başladı. Mustafa Denizli'nin arkadaki 6'lıdaki istikrarı öndeki 4'lüde de yakalamak istemesi son derece mantıklı ve anlaşılır. Ama onun bu çabasına, ön tarafın kanatlarında oynayan Nihat Ve Tello'dan yeterli destek gelmeyecek gibi gözüküyor. Her ne kadar Nihat'ta bu maçta biraz kıpırdanma gözükse de, özellikle Tello devre arasındaki gönderilme dedikodularının da etkisiyle silik ve isteksiz bir oyun oynadı dün akşam. Bu sistemin işlemesi için bu oyuncuların hareketli ve kateden oyunlarına ihtiyacı var Beşiktaş'ın. Nitekim dün akşam atılan gollerin üçü, ortadan kateden oyuncuların çabasıyla gerçekleşti. İlk goldeki Sivok-Nihat-Bobo-Sivok, ikinci goldeki Yusuf-Tabata-Holosko-Bobo ve üçüncü goldeki Bobo-Tabata-Yusuf-Holosko dörtlülerin katederken araya oynayan oyunları idi Beşiktaş'ın farka gitmesini sağlayan. Yukarıdaki dörtlülerin kesişim kümesinde Bobo'nun yer alması sanırım dikkatinizden kaçmamıştır. Üstelik üç golde de organizasyonun farklı yerlerinde yer aldı Brezilyalı. İlk golde araya koşu yaparak gol pasını veren, ikinci golde bitirici vuruşu yapan ve 3. golde ise sırtı dönük pozisyonda topu alarak atağı başlatan oyuncuydu. Bobo Türkiye'ye geldiğinden beri oyun olarak üstüne çok koydu. Ancak Güney Amerikalıların çoğunda olduğu gibi istikrarsız oyunu, onun belki de Avrupa'ya iyi bir transfer yapmasını engelledi. Yoksa yukarıda saydığım pozisyonların içinde asist, bitiricilik ve nokta santraforluk gibi özellikleri barındırması, aslında onun kendisini oyuna verdiği zaman ne kadar komple bir oyuncu olduğunun da göstergesi oldu. Fiziğinden beklenmeyen bir ağırlığı var aslında Bobo'nun ama bunu oyun içinde zekası ile kapatabilecek bir oyuncu. Dün akşamki maç, onun bu performansını en azından sezonun 3/4'üne yayması halinde ne kadar değerli bir oyuncu olabileceğini gösterdi bize. Burada ilk golde Sivok'un deparına ve son vuruşuna da şapka çıkartmak gerekiyor. Golün ardından acaba Sivok geri dönemediği için mi oralarda geziniyordu sorusu gelmiş olabilir herkesin aklına. Ancak Çek futbolcu, topu kazanarak pozisyonu başlatıp, ardından sol kanat içinden inanılmaz bir depar atıp, usta işi bir gol vuruşu ile atağı bitirdi. Zamanında Milan'ın transfer listesine girebilmiş bir oyuncu olması, sadece iyi bir kesici olmasından kaynaklanmış olamazdı elbette.

Dün atılan gollerin organize ataklardan gelmesi kimseyi yanıltmasın. Beşiktaş'ın de-organize oyunu hala devam ediyor. Bunda özellikle Türkiye Kupası'ndaki seri yenilgilerle beraber başlayan Ernst/Fink ikilisindeki performans düşüşünün çok büyük etkisi var. İki Almanın oyunu organize etmedeki yetersizlikleri, özellikle maçın ikinci yarısında fizik güçlerinin düşmesi ile belirgin hale geliyor. Dün akşam Beşiktaş'ın yaptığı pas hatalarındaki en büyük etken belki de buydu. İşte Nihat ve Tello'nun ya da o bölgede her kim oynayacaksa onların oyunu bu açıdan çok kritik. Çünkü takımda öne doğru gidebilecek, Bobo'nun boşalttığı bölgelere giderek oyunu açabilecek kilit oyuncu rolünü onların oynaması lazım.

Dün akşam aslında yukarıda söylediğim role Tabata soyundu. Özellikle önünde koşan oyuncu bulduğu zaman etkili paslar attı Brezilyalı. Ancak Tabata'nın sırtı dönük aldığı topları kullanmakta yaşadığı sıkıntı, onun da çokça top kaybetmesine neden oldu. İşte Beşiktaş bu sorunu, ancak ve ancak Tabata'nın yanına ikinci hatta üçüncü adamları sokarak tek pas ve hızlı hücum stratejisi ile aşabilir. Çünkü bu kadro ve sistem set oyunu oynamaya müsait değil ve zaten bunu denediklerinde de maç, herkes için azap verici bir hale geliyor.

Burada bir parantez de Yusuf'a açmak lazım. Dün akşam maç sonunda herhalde herkes bu maçı çözenin Yusuf olduğunu düşündü. Oyuna bakıldığında da gerçekten öyle gözüküyor. Ama maalesef Beşiktaş'ın ilacı bu değil, olmayacak ve olmamalı da. Yusuf fizik güç olarak çok aşağılarda ve ancak Gençlerbirliği gibi defans yapma konusunda sıkıntı yaşayan takımlar karşısında etkili olabiliyor. Denizli bunu daha önce bazı önemli maçlarda denedi. Hemen aklıma İnönü'deki Manchester maçı geliyor. Fizik gücü yüksek rakipler karşısında oldukça fazla top kaydedip, takımın öne çıkarmaktansa daha da yaslanmasına neden oluyor. Manchester maçında da bu yüzden Scholes'un golüne engel olamamışlardı. Artık futbolda bu tarz geçici çözümler işlemiyor. Eğer siz bir seviye yukarı çıkmak istiyorsanız, artık ne işe yarayacağı muamma ağrı kesiciler ile değil antibiyotiklerle yani daha kalıcı ve sistemi işletebilecek yöntemlerle çözüm aramalısınız. Yoksa Yusuf'un sezon içinde kazandıracağı birkaç maça bel bağlamak sistemsizliğin başlangıcı demek oluyor.

Son söz de Gençlerbirliği için. Dün akşamki skor onların hiç de haketmediği bir sonuç oldu. Thomas Doll bu takıma kesinlikle bir sistem oturtmuş. Ama maalesef bu sistem sadece hücum ederken işe yarıyor. Alman Hocanın defans kurgusundaki sorunu çözmesi lazım. Ama yine de elindeki kısıtlı kadro ile pozitif bir futbol oynamaya çalışan iyi bir takım görüntüsünde Gençlerbirliği.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder