12 Eylül 2010 Pazar

Saf, temiz, duru...


Tekrar başlamaya değecek, buna sebep olacak güzel şeyler yaşanır hayatta. Bıraktığınız yerden aynı heyecanı tekrar size yaşatacak kadar özel şeyler...Dün akşam Sinan Erdem'de yaşananlar da bana yeniden yazma iştahı verdi. Aslında sadece dün gecenin yarattığı bir etki değildi bu. Şu son iki haftadan beri basketbolda, hiç beklenmeyen bir hava ile yakalanan ve hiç beklenmeyen bir üslup ile yazılmakta olan bir tarih var belki de. Hani her yaz mevsimini, o yaz yaşadığımız en güzel aşk ile ve kulağımızda çınlayan o yazın şarkısı ile hatırlarız ya bu yazın aşkı da şarkısı da bu 12 güzel insan oldu hepimiz için...

Basketbolun coşkusu ve heyecanı bir başka yaşanıyor. Ülkemizde futbol ve basketbolün kültürleri o kadar farklı ki, kimi zaman futboldaki o kısır çekişmeleri basketbolün içinde görünce içim sızlardı. Basketbolün her nedense hep temiz, masum ve daha elit bir yanı olduğunu düşünmüşümdür Türkiye'de. Pek tabii ki başarı sayesinde şu anki teneffüs ettiğimiz havanın içinde huzur ve barışı daha derinden hissedebiliyoruz. Ama yakın zamana kadar futbolda yaşadığımız bütün başarılar bile "herkese ve herşeye rağmen" mantığı ile bizlere sunulduğu için o Dünya 3.lükleri'nde ve Avrupa yarı finali başarılarında bile buruk, ekşi bir tat kalırdı damağımda. Çoğu kişinin iddia ettiği gibi, pes etmeyen, teslim olmayan inatçı ekolümüzün içinde kaos ve kargaşadan sportif ve psikolojik anlamda zaman zaman beslendiğimiz olsa da aslında bu zaferleri meğerse iç çekişmeler, medya-sporcu gerginliği, "içimizdeki İrlandalılar" olmadan yaşayabilmek ne güzelmiş. Bu Dünya Şampiyona'sı bana spordan böylesine tat alabilmeyi bir kez daha gösterdi.

Bunu bize yaşatan asıl gerçeğin başarı olduğunu inkar etmeden oyuncuların maç sonrası verdiği görüntüler, saha içinde o takımdaşlık havasını her daim seyirciye yansıtmaları, kaprissiz ve egosuzca konuşmaları, basketbolü yönetenlerin yine aynı şekilde basketbolün o bilinen elit üslubu içindeki tavırları ve son olarak basketbol medyasının bu pozitif havaya katkısı aslında şu son iki haftadan beri yaşadığımız zaferlerin arkasındaki önemli etkenlerdi. Elbette bu başarı gelmese konuşulan şeyler Tanjevic'in Türk basketboluna hiçbirşey vermediği, takım içinde Hidayet'in kaprisleri, ya da ne bileyim Demirel yönetiminin basiretsizliği gibi şeyler olabilirdi. Ama doğru düzgün bir spor kültürümüz, sadece sahada değil kafalarda da bir ekolümüzün olmasını istiyorsak bir yerden başlamak gerekiyordu. Bu başlangıç noktası da işte ülkemizde düzenlenen ve şu ana kadar kusursuz giden bu organizasyon ile sağlandı.

Dün akşam son birkaç dakikayı annem ve babam ile birlikte televizyonun karşısında ayakta izledim. Spor birlik ve beraberliği sağlar derler ya üçümüzü ekran karşısında o heyecanla bağırırken görünce aynı anda gülmek ve ağlamak geldi içimden. Birkaç günlük de olsa bu havayı yaşayabilmek, hayata dair dertleri biraz unutup şu duyguları yaşamak insana yaşadığını hissettirdi. Güzelmiş, dertsiz, tasasız, kaprissiz, egosuz ve saf bir sevinci yaşamak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder