9 Kasım 2010 Salı

"İsyan" sadece tribündeydi!

Dün akşam saha içinden çok tribünler ile ilgiliydik aslında maç başlamadan önce. "Allen Iverson gala" 'sı için İnönü Stadı'nı seçmişti Beşiktaş yönetimi ve çok da iyi etmişti işin gerçeği. Avrupa'ya yapılan gelmiş geçmiş en büyük transfere, Avrupa'nın tanıdığı bir mekanda hoşgeldin demek doğru bir PR'dı bana kalırsa. Beşiktaş taraftarı hayatla sorunu olan adamlara, isyan eden adamlara ve hiç bir zaman pes etmeyen adamlara tapar. Allen Iverson da bu tanıma tıpa tıp uyan bir isim. Çok sorunludur, çok sorumsuzdur şeklindeki basketbol dışı yanları satırlarca devam eder ama inadı, isyanı ve hırsı onun yetenekleri kadar karakterinin de konuşulmasına, efsaneleşmesine sebep olmuştur. Şimdi bu isim İstanbul'da ve herkesin gözü onun üzerinde. Bakalım neler verecek Türk sporuna Iverson.

Kısa bir Iverson girizgahının ardından maça gelmek gerekir ise işte tribünlerdeki o isyanın adından ufacık bir zerre kadar yoktu sahadakilerin kafasında. Denizli dönemi de dahil olmak üzere açık ara en kötü, isteksiz ve bitkin oyununu sergiledi Beşiktaş dün akşam. "UEFA yorgunu" klişelerine hiç girmek istemiyorum çünkü fazlaca kabak tadı vermeye başladı Avrupa maçları öncesi ve sonrası ile ilintili istatistikler. Yanlışlığından mı? Hayır tam aksine doğruluğundan...Bu bütçeler ve hedefler ile kurulmuş bir takımın Avrupa dönüşü lig maçlarında tam 13 puan kaybetmesi, takımın mental olarak da fizik olarak da bu tempoyu kaldıramadığını gösterir. Schuster sezon başından beri eleştirildiği halde vazgeçmediği ve bana göre de doğru olanı yaptığı rotasyonu bu maçta öyle yerlere uyguladı ki hani hakemler için kullanılan "ince ince doğradı" terimini bu kez kendi takımı için yaptı Alman. Eğer fiziken ve mental olarak bu tempoyu kaldıramayacak adamlar varsa bunları geride değil ileri bölgede aramalı Schuster. Hilbert fizik olarak sezon başından beri iyi. İbrahim Üzülmez ise hep bildiğiniz gibi. Ki Beşiktaş'ın oyununda bekler de inanılmaz tempo yapan bekler değil. Kaptanı yaşlı diye dinlendirirsin onu anlarım da "bek" kavramının yanından bile geçmeyen Erhan Güven ile maça başlamasının hiç bir anlamı yoktu ve zaten de bu yanlış seçim yüzünden ikinci yarıda en kritik zamanda son oyuncu değişikliği hakkını bu mevkide kullanmak zorunda kaldı. Geride olan ya da golü arayan bir takım bekini bek ile değiştirmez. Ama Erhan o kadar kötüydü ki takım o kanattan hiç gelmedi maç boyunca. Bundan önceki değişiklikte ise orta sahası yavaş yavaş düşen takıma bir de Holosko/Tabata değişikliği resmen darbe gibi geldi. Guti iyice geriye çekildi ve koca orta saha sadece Ernst'e kaldı. İşin özeti yanlış yanlışı doğurdu ve İsmail'in attığı şans golü de olmasa son 5 dakika hala ve ısrarla uyutan ve bezdiren futboluna devam edecekti Beşiktaş.

Bir takım fizik olarak bitebilir, verilen taktikleri uygulayamaz ya da ne bileyim saçma tercihler yapar ancak lig sıralamasında önünde 7-8 takımın olduğu ve hedefini şampiyonluk koyan bir takımın oyuncuları nasıl isyan etmez saha içindeki bu bezginliğe. En azından bir iki tanesi nasıl başkaldırmaz bunu anlamak mümkün değil. Rakip takıma birkaç hafta önce Fenerbahçe 6, Trabzon 7 atmış ve mental olarak da dağılmış bir vaziyetteler. Hafta içi Dragao'da moral bulmuş bir takımın oyuncuları, dengelerin bu kadar lehlerine olduğu bir ortamda nasıl kabullenirler bu teslimiyetçi oyunu çözmek mümkün değil.

Beşiktaş'ın sorunu saha içinden saha dışına taşmaya başladı yavaş yavaş. Takımı bekleyen en büyük tehlike de bu. Bu dengesizlik ve istikrarsızlık sinir bozukluğunu da beraberinde getirir. Schuster'in yola mental olarak sağlam oyuncular ile devam etmesi gerekir böyle dönemlerde. İbrahim Üzülmez, Hilbert hatta Fink bile sahada olmalılar. Takım biraz sertleşmeli...Tabata, Holosko, Erhan gibi isimler o gereken zihinsel dayanıklılığı gösteremezler.

Akatlar'a asi bir adam geldi. Yenilgiyi hiç bir zaman kabul etmeyen bir adam...Belki de Iverson'ın arada Ümraniye'ye uğrayıp futbol takımına psikolojik destek vermesi gerekir. Delinin halinden deli anlarmış derler ya!

NOT: Q7 nihayet geri döndü. Ama her halinden hazır olmadığı belli. 45 dakikalık kondisyonu yoktu bana kalırsa ama Schuster mecburiyetten erken sürdü onu oyuna. Portekizli takım iyi iken ve herşey yolunda gider iken iyiydi. Bakalım işler sarpa sararken ne verebilecek. Bünyesinde pek barındırmadığını bildiğimiz liderlik vasıfları İnönü'de ortaya çıkar mı yoksa kendine ve tribünlere mi oynar göreceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder