25 Mart 2010 Perşembe

Koku

Bir yaz sabahı...
Elindeki parfüm kokusu ile uyanır küçük çocuk...
Babasının sesi parfümün kokusunu bastırır...
Kaç gündür, kaç aydır aynı parfüm kokusu ile uyanır hep...Tanıdık, bildik, sıcacık bir koku...
Çözemez, anlayamaz, yakalayamaz bu serseri kokuyu...
Uyku sersemi tam yakalayacakken babasının sesi giriverir araya...
Hem de bu yaz her sabah...
Elleri mi çok küçük, ondan mı tutamıyor kokuyu bilemez...
Nasıl güzel, nasıl çekici, nasıl yabancı ama nasıl da bildik bir koku...
Kim bu uykusunda onun küçücük ellerine dokunan yabancı...
Sahipsiz, yersiz, yurtsuz bir koku işte...
Neden bana musallat oldu ki bu şimdi diye sorar durur kendine yatakta...
Şimdi düşün dur bütün gün...
Elindeki parfüm kokusu ile gider babasının kucağına...
Öper, koklar onu babası...
Ellerini saklar babasından ya aynı kokuyu o da alırsa diye...
Ya sorarsa ve ben de cevap veremezsem diye korkar...
Kızarmış ekmeklerini yer, bal sürer üstlerine parfüm kokan elleriyle...
Ekmeğin üstüne siner bu yabancı ama bildik koku...
Elleri ile babasına dokunmaktan korkar, burnunu boynuna gömer acaba cevabı biliyor mudur diye...
Babasının gözleri yaşlıdır, hem de her sabah...
Her sabah onun yaşlı yüzüne dokunduğunda parfüm kokusuna karışır o ıslaklık...
Küçük çocuk ne zaman ellerine dokunsa babasının gözünden inen bir damla yaş eşlik eder onun ifadesiz bakışlarına...
Eksik olan birşey var, farkındadır ama çözemez...
O kocaman karanlığının içinde tek bir yüzü, tek bir sesi tanır küçük çocuk...Ama onun kokusunu bastıran çok yabancı ama çok bildik bir koku vardır...
Hiç göremediği bir kadının kokusudur o...
Her sabah uyanmadan babasının ellerine sürdüğü annesinin kokusudur o...
Yaşasa da hiçbir zaman göremeyeceği annesi ile tek bağdır arasında o koku...
Her sabah merak içinde uyanır...
Her sabah daha çok alışır ona...
Her uyandığında daha sıcaktır, daha az yabancıdır, daha çok bildiktir...
İçine çekip, içinde tutacağı kadar onundur artık o koku...
Sahibinin kim olduğunu bilmese de onundur artık...
En iyi arkadaşıdır onun...
Hiç görmediği, hiç duymadığı, hiç hissetmediği ama her gün kokladığı annesidir...

2 yorum:

  1. Olağanüstü güzel..çok duygulandım.Vedat

    YanıtlaSil
  2. Çocuk büyür bir gün. Eksik büyür (belki her çocuk kadar). Tuttuğu yas, aldığı her yaşta devam etmiştir ne de olsa. Yağmurlu bir sonbahar günü, eve doğru ilerlerken o kokuyu başka bir bedende duyar. Sarsılır. Olduğu yere çakılı kalır. Ama hareket etmek zorundadır, yıllar boyu maruz kaldığı bu koku, onu ele geçirmiş bu acı... Şimdi o ele geçirmelidir bu bedeni. Koşmaya başlar, ayakları o bedene aitmişçesine koşar, kalbi o bedene sığınmak ister gibi koşar. Yetişir. O kokudur işte - ne de güzeldir- ... "Yitirdiğim sendin" der. "Belki de hiç sahip olamadığım." Sarılır bu yeni ama bildik bedene. "Seninim" der ona.

    -annem çok küçükken öldü / beni öp, sonra doğur beni.-*

    *son dize cemal süreya'dan.

    YanıtlaSil