5 Aralık 2010 Pazar

Paralel evrendeki oyun

Fringe, Lost'un yapımcısı J.J.Abrams'ın elinden çıkma mistik olayların bilimsel temellere oturtulduğu ama acaip de uçuk fikirlerin olduğu bir dizi. Bu uçuk kurgulardan birisi de paralel bir evrenin varlığı. Yani bizim hayat çizgimizde yapmadığımız seçimleri yaptığımız bir hayatı yaşadığımız "öteki" evren...Peki ben neden yazıya böyle abuk bir başlangıç yaptım hemen açıklayayım.

Bugün Beşiktaş'ın ilk 11'i kağıt üstünde orta sahadaki fiziksel direnci arttırmak için kurulmuş ve daha defansif gözüken bir yapıda görünüyor idi maç öncesi. Sezon başına dönersek eğer, Schuster, orta saha düzeninde  Ernst-Guti-Tabata(Delgado) 3'lüsünü tercih etmişti bazı maçlarda. Özellikle de UEFA ön eleme maçlarında ki bu maçlar Schuster'in takımın başındaki ilk tecrübeleri idi. Bu 3'lüden bazen Guti'yi bazen de Delgado'yu Ernst'in yanına çekmişti savunmanın önüne. Ama buradaki oyuncudan Schuster'in temelde beklentisi fiziksel bir mücadeleden ziyade oyun kurma konusunda öne çıkması ve savunma-hücum arasındaki pas bağlantısını sağlaması idi. Avrupa'da alınan (Querasma'nın da üstün formu ile) iyi neticeler orta sahadaki fiziksel zaafı bir nevi örtbas etmişti. Yine de bu zayıf takımlara verilen birçok pozisyon iyi sinyaller vermemişti ilerisi için. Zaten ne zaman lig başladı, fiziksel oyun ön plana çıktı Aurelio takviyesi yapıldı takıma. Delgado gönderildi ve Tabata ya yedek kulübesinde yerini ısıttı ya da sağ kenarda oynatıldı. Ernst-Aurelio ikilisi ise Schuster'in yeni gözdeleri oldu. Birkaç istisna maç haricinde de bu ikili ve Guti yeni kurgunun baş aktörleri oldular orta alanda. Her ne kadar Guti yine kağıt üstünde daha ofansif bir role bürünmüş gibi gözükse de, Sivok'un sakatlığı ve Aurelio'nun kısır oyunu topun yine ileri bölgeye iletilmesinde sorun yaşattı Beşiktaş'a. Bu yüzden de Guti belki Schuster'in direktifi belki kendi insiyatifi bilinmez ama sürekli geriye kadar gelip stoperin ayağından topu alan adam oldu bu kurguda. Bu maçın ilk yarısında ise başka bir kurguya sahne oldu İnönü.

Bu kez de Ernst-Necip-Aurelio idi bu 3'lünün adı. Aurelio yine her zamanki rolünde idi ama Ernst ve Necip ikisi birden daha hücuma destek verir pozisyonda idi. Guti yine hücum organizayondaki rollerine devam etse de bu kez Necip'in varlığı ile fizik olarak ilk yarı boyunca eskisi kadar yıpranmadı. Bursa'nın o bilindik sertliğine aynı sertlik ile cevap verecek kadar diri idiler bu yarıda. Rakibi çok baskı altına alamasalar da Ali'nin ilerideki hareketli oyunu bu 3'lünün direnci ile birleşince takım savunmasını ilk kez bu kadar iyi yaptıklarını gördüm ben. Takım savunması düzelince pas alışverişi ve hücum varyasyonları da iyileşti. Yani ortaya temposu yüksek, oyunu daraltan ancak hücum oyuncularının kalite konusundaki eksikliği yüzünden fazla pozisyon bulamayan ama hiç de pozisyon vermeyen bir takım çıktı.

İlk yarının sonunda Volkan Şen'in kırmızı kartı ise bana kalırsa sadece Ertuğrul Sağlam'ın değil, Schuster'in de planlarını bozdu ya da aklını karıştırdı.  İkinci yarıya Necip/Tabata değişikliği yaparak başlaması bu yukarıdaki özellikli takımın yerine eski bilindik görüntülerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Tabata hücum anlamında bir artı getirmediği gibi takım savunmasını da bozdu. Mutlak galibiyet ihtiyacı Schuster'i o çok istediği gole daha hızlı ulaşmak adına böyle bir değişikliğe itti belki ama ilk yarıdaki o güzel takımın da katledilmesine sebep oldu bir yandan. Bir teknik adamın Tabata gibi  "10 numara" tarzında bir oyuncudan maçı çeviren bir hamle beklentisi olması çok normaldir. Ancak Tabata böyle bir oyuncu değil maalesef. Belki gönderilen Delgado onun bu beklentilerini bir nebze karşılayabilirdi ama Tabata asla. Neticede Beşiktaş Holosko ile golü bulsa da ve yine de kalesinde Cenk'in hatası ile oluşan pozisyon dışında ciddi pozisyon vermese de ilk yarıdaki o ateşi göstermedi bu devrede.

Fringe ile bağlayalım. Demek istediğim nokta şuydu. Volkan'ın atılmadığı ve Schuster'in ikinci yarıya da aynı 11 ile devam ettiği bir paralel evrende nasıl bir oyun oynandı ve nasıl bir sonuç çıktı ortaya acaba? Bu sorunun cevabı belki de bu takım savunmasındaki problemi çözecek anahtar olabilirdi. Düşünsenize ikinci yarıda Manuel Fernandes ile takviye edilmiş Ernst-Necip'li bir orta saha ve iyileşmiş bir Quaresma...Takım savunması düzelmiş bir Beşiktaş hücum anlamında da çok daha fazla şeyler vaat edebilirdi bize. Keşke öğrenmenin bir yolu olsa idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder