3 Nisan 2010 Cumartesi

Mücadele zekası


Eskişehir maçının temposuna verdikleri 2 kurbanın (Nihat ve Ferrari) üstüne, hafta içi idmanda sakatlanan Tello ve Ernst olmadan maça başladı Beşiktaş. Sezon başından beri bir türlü form tutamayan "ebedi eksiklerin" yanına takımın akıl yükünü çeken bu iki oyuncunun eksikliği de eklenince, bu akşam yaratıcılıktan, zekadan ve en önemlisi mücadeleden yoksun bir oyun ortaya çıktı.

Şimdi haklı olarak soracaksınız:
"Ya kardeşim 2 adamın eksikliği kadro sıkıntın varsa yaratıcılığı bitirir, futbol zekası eksik bir takım ortaya çıkarır belki ama mücadele ile ne alakası var bunun?"..Cevap çok basit. Mücadele gücü de sadece fizik gücü ile doğru orantılı artan bir parametre değildir. Bildik bir söz var aslında bu durumu tanımlamak için. "Kontrolsüz güç, güç değildir."..Evet mücadele gücünü de yönetmek ve bunun içine akıl unsurunu sokmak gerekir. Siz fizik kapasitesi kağıt üstünde yüksek 3 oyuncuyu orta sahaya koyduğunuzda buradan her zaman dinamik, her topa basan ve alan daraltan bir bileşim çıkmaz. Bunun örneğini de bugün Beşiktaş ortasahası tam layığı ile verdi hepimize.

Denizli maça Necip, Fink ve Uğur ile başladı. Ayrıca 3'lü defans oynadığı için kanatlardaki Ekrem ve Üzülmez ile de bu 3'lüyü desteklemeyi amaçladı. Ama kağıt üstündeki planlar pratiğe dökülmedi. Sebep ise yukarıda bahsettiğim gibi bu 5 adamı yönetecek, nerede durmaları gerektiğini söyleyecek, varlığı ile onları kontrol edebilecek bir Ernst'in ya da fizik gücü yerinde bir Tello'nun olmaması idi. Hal böyle olunca bu ortadaki 3'lü başı kesilmiş tavuklar gibi bir o yana bir bu yana koştu durdu bütün maç. Ankaragücü'nün sadece Hürriyet ile direndiği orta sahada, buna rağmen inanılmaz boş alanlar bıraktılar. Top kayıpları da cabası...Daha önce yine yazmıştım. Bu isimlerden hiçbirisi sırtı dönük top alıp, bu topu tek pasta ya da kontrolü altına alarak ileriye aktarabilen isimler değil. Defanstan çıkan her top, ya yanlış pas sonucu, ya da bu 3'lünün yer paylaşımını yapamayıp aldıkları topları ayaklarına dolaştırması ile kayıp hanesine yazıldı Beşiktaş'ın. Sözün kısası geçen hafta "Dinamik 4'lü" diye adlandırdığımız o isimler bu maçta dinamizmlerine zekayı katamadılar ve ortaya kargaşa içinde oynanan bir oyun çıktı Beşiktaş adına.

Bu kargaşada Denizli'nin hiç mi payı yok. Var, hem de çok...Bu kadar kritik bir maçta sistem değişikliğine gitmek ancak onun cesaret edebileceği ya da akıl edebileceği bir iştir. Mazereti var elbette. En önemli savunma oyuncusunu kaybettiği gibi, ortada verim alabildiği bir oyuncusunu da göbeğe çekmek zorunda kaldı. Amma velakin senin elinde olan kadro bu tarz radikal değişiklikleri bir haftada benimseyebilen, değişime kolay adapte olan ve oyun zekası yüksek oyunculardan oluşmuyor. Belki defans hattı fazla arıza vermedi bireysel hatalar dışında ama orta saha diye bir kavram neredeyse yoktu maç boyunca. O yüzden Ankaragücü kısa pas, uzun pas ve ikiye birlerle çok rahat geçti bu bölgeyi maç boyunca. Onları eksiklikleri ise etkili olmaları gereken bölgede topları iyi kullanamamaları oldu. Aslında sorunları Beşiktaş'ınki ile çok farklı değildi. Çok hücumcu (Sapara, Çakır, Rothen, Vittek ve Vassel) ile başladı Lemerre oyuna ancak bu oyuncuları organize edecek bir zeka yoktu sahada. Onların hücum denemeleri de kargaşadan ve organizasyon eksikliği yüzünden ceza sahası dışından atılan zayıf şutlarla eridi gitti.

Aslında isme dayalı eleştiri yapmayı ve yazmayı sevmiyorum. Biraz işin kolayına kaçmak gibi geliyor bana. Ancak İbrahim Kaş hakkında şuraya bu akşam iki satır yazmazsam da bu gece gözüme uyku girmeyecek. Bir oyuncunun sahadaki varlığı, ama sadece varlığı, aynı anda takımın bütün oyuncularını ve seyirciyi tedirgin edebilir mi? Evet, bu mümkünmüş...Daha önce kafasını maça vermediğini ve yaptığı hataların bundan kaynaklandığını iddia etmiştim. Ancak bu hafta o kadar temel seviyedeki şeyleri yapmadı ya da yapamadı ki, bu seviyelere nasıl gelebildiğine düşündürttü durdu beni maç boyunca. Vassel'e yaptığı ve aslında penaltı olan ama hakemin vermediği/veremediği/görmediği/görüp de çalmaya cesaret edemediği pozisyonun başında, ortasında ve sonunda ayrı ayrı hatalar yaptı. Vassel'e orda rahat top aldırması, akabinde ayakları iyice yavaşlamış bu oyuncudan çok basit bir vücut çalımı yemesi ve son olarak da vücudunu kullanarak rakibi çizgi dışına doğru ittirmesi gerekirken direk ayaklarına dalması bu bahsettiğim ve bir stoperde olması gereken temel ve en basit özelliklerin maalesef Kaş'ta olmadığına en bariz örnektir herhalde. Ben onu izlerken bazen gerçekten gözlerime inanamıyorum. Bakalım Denizli daha ne kadar tahammül edebilecek...

Sistem seçimi, Serdar Özkan, Yusuf Şimşek, Ankaragücü seyircisi gibi değinmek istediğim başka noktalar da var ama içimden gelmiyor işin gerçeği. Eksikliklerin de etkisi ile çok önemli 2 puan kaybetti Beşiktaş bu hafta. Ama daha önemlisi geçen hafta Eskişehir önünde 2-0 dan gelen galibiyetin rüzgarını kaybetti. Fenerbahçe deplasmanında olası 2 puan kayıp hakkını da yok yere kullanmış oldu. Futbol adına da zeka olmadan mücadelenin bir anlamı olmayacağını da görmüş olduk. Yani neymiş? Sadece mücadele gücü ve oyun zekası diye birşey yokmuş. Mücadele zekası da varmış!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder